Size gösterileni değil, gösterilmeyeni merak edenlerdenseniz..

Size gösterileni değil, gösterilmeyeni merak edenlerdenseniz..

25 Şubat 2011 Cuma

Ben bensem, sebebi sensin.

Hem vallahi hem billahi babam diye söylemiyorum, bizim peder pek bir hoş adamdı.  'Hayır!' dediğini bir kere duydum. On beş yaşımda evlenmeye kalkıştığım zaman. 'Bir kızı bin kişi ister, bir kişi alır' dedi diye, bin kişiyi tamamlamak için sokaktan kısmet toplayıp, toplayıp getirdim başına. Toplama kısmetlerle aileme yaşattığım rezilliklerin her seferinde babamla ben eğlenirken, annem yerin dibinden kendini kazırdı.

40'lı yaşları devirenler bilir, bizim zamanımızda chat olmadığından aynı geyikler yolda yürürken yapılırdı. Bir gün sokakta peşime esmer çakı gibi bir genç takıldı. Tanışabilir miyiz? Adın ne? Benimle çıkar mısın? Nerede okuyorsun? Nerede oturuyorsun? Ivır zıvır bir sürü istatistiki chat sorusu sorup duruyordu. Yarısı yalan, yarısı palavra chatleşerek bizim evin kapısına kadar geldik. 'Bak yakışıklı, ben birazdan apartmana girip kapıyı çalacağım, kapıyı babam açar haberin ola dedim' ve bastım zile. İgnore edebilsem edeceğim sıpayı ama teknoloji gelişmemiş o zamanlar. Çocuk "bye" bile diyemeden apar topar tüydü. Aradan iki, üç saat geçti geçmedi zil çaldı.
 Ellerinde çiçekler, Paspasta üç çift gıcır ayak...

- Babanızla görüşebilir miyiz?

Küttt!.. Kapıyı hızla kapattım yüzlerine. 'Ne o kızım hayrola?' dedi annem. Haber hayırlı olmasına hayırlı, hem de acayip hayırlı ama ben gülmekten konuşamıyorum ki. Yine de kasıklarımı tuta tuta anneme durumu özetlemeyi becerdim. Tam bu sırada zil tekrar çaldı. Annem hanım kadındır, yedirmeyi içirmeyi pek sever. Tam yemek saati bunlar açtır şimdi diye olsa gerek, sen al adamları içeri. Babam baktı olacak iş değil, giyindi kuşandı yanlarına gitti. Ben acele odama kapandım, telefona sarıldım ve Karşıyaka halkına naklen yayına başladım. Meğerse, ailesi uzakta diye albaylarını kapmış gelmiş Alişim. Uzun bir girişten sonra daha kıdemli olan albay babama, 'teğmenim kızınızı uzun zamandır izlemiş, pek bir hanım, aklı başında bir genç kızmış...' Albayım daha lafını bitirmeden babam; "Benim kız mı? Benim kız değildir O. Hay Allah galiba yanlış kıza geldiniz, benimki delinin teki." demesin mi? Annem bu manzaralara dayanacak gibi bir kadın olmadığından, acele mutfakta almış soluğu elma muz soymaya. Hanımdır, delidir derken, babam Alişim'e dönmüş demiş ki,
 'Bak oğlum, koridora gir sağdan ikinci odaya dal, dağınıklıktan odada benim kızı bulursan hemen al git. Ben verdim gitti.' Alişim ya beni odada aradı bulamadı, ya da Allah yüzüne baktı bilinmez, kuş olup uçup gitti, bir daha da gelmedi.

Ama bende kısmet bol.. 'Adam ölüsü beygir ölüsü, kapı arkasında dipdirisi'. Ellerinde çiçekler, Paspasta üç çift yeni ayak daha. Bu sefer algı bozukluğu yaşayan annemin bir arkadaşı. Beni pek bir beğeniyor ve illa yeğenine alacak. Ama bunların işleri daha zor, zira babam 'aracı kurum'a gıcık. Kısmetim yeğen bey, Koç'un veliahtı bile olsa babam akraba olmamaya kararlı. Annem, babamla beni suya göndermeden önce patakladı

- Bu gece arkadaşım oğlanı getirecek. Bir rezillik istemiyorum. Gelmeyin diyemedim. Sen bir zibidilik yapma, sen de saçma sapan konuşma.

Tamam uslu duracağız. Kısmetimizi küstürmeyelim. Ama kısmet küsecek gibi değil, elalem bir yeğen kısmete takla atarken, bize o gece iki yeğen bey bir arada gelmez mi? Doktor yeğen benim kısmetim bey oluyor, avukat yeğen ise gözlemci sıfatıyla bulunuyormuş. Biri alıcı, öbürü bakıcı. Allaaah, eğlenceye bak!.. O gece neler oldu tam hatırlamıyorum ama bir ara annemin 'Kızım babanın kucağından kalksana artık', dediğini hatırlıyorum.
 Her türlü rezilliğe rağmen, bu sefer zafer bizim. Ertesi gün haber geldi. 'Doktor yeğenim kızınızı pek beğenmiş. Kızınız isterse, hemen alacak.'
 -Baba... Ben Avukatı istiyom...

***
Bu isteğim biraz manidar bulunup ciddiye alınmasa da, yıllar boyunca bütün isteklerim ikiletmeden yapıldı. Şımarıktım evet, ama haklıydım çünkü benim babam vardı. Anlıyor musun? Babam vardı.
Baba olduğunu hissedeceği somut sorumlulukları bittiğinde, baba olmaktan vazgeçirildiğinde ise dede olmayı  benimseyen bir büyükbaba.

Canım babam, seninle ilgili hangi anıma baksam başımı yukarı kaldırmış sana bakarken buluyorum kendimi. Hep küçücüğüm senin yanında ve hep sen çok büyük. Başımı kaldırmadan seninle göz göze gelemiyoruz anılarımda.
Senin hep küçük kızın olarak kalmak istiyor olabilir miyim acaba?

Arka arkaya, başka başka yıllardan hep aynı fotoğraf flaş gibi çakıyor beynimde, başımı kaldırıyorum ve Libya-Bulgar karması sırım gibi bir delikanlı, ışıl ışıl iri kara gözleriyle gülümsüyor bana...

Yıl bindokuzyüzaltmışdört, beni en çok şımarttığın yıllar... İzmir Fuarında seninle el ele gezmeler, incik boncuk sevdasına koluna takılıp gittiğim adam baloncu çıkınca yaşadığım panik. Hemen arkasından da başımı okşayan bir el hatırlıyorum. Başımı kaldırıp bakıyorum; muzur sevgilim benim... O gün aldığımız sarı zincirli kırmızı kadife çantadan daha güzel bir çantam hiç olmadı biliyor musun?

Yıl bindokuzyüzyetmiş, anneme bir sansar kürk almıştın hani... Ve ben pek kıskanmıştım... Bana beyaz bir tavşan kürk almak için annemden gizli kemeraltına dalmıştık... Ne kadar aynıyız, düşünüyorum da ne kadar deliyiz... Bizi kürk almaktan vazgeçiren o topal bebeği hatırlıyor musun? Kürk almaya giderken vitrin süsü, tek ayağı kısa, defolu Arap bebek için vitrine yapışmıştım hani. Başımı kaldırıp bakıyorum; Arap prensim benim....O çirkin arap Topal Atike'nin yerini hiçbir bebek tutamadı biliyor musun?

Yıl bindokuzyüz yetmişaltı, Karşıyaka sokakları. Her akşam işten eve gelişin ve köşeyi aceleyle dönüşün... Cebindeki her akşam bize getirdiğin şemsiye çukulatalar erimesin diye acele acale yürüdüğünü düşünürdüm hep... Her anı, her dakikası aklımda; her akşam üstüsü bisiklet üstünde geçen yıllar. Peşime taktığım bisikletliler trafiği sıkıştırınca kalabalık dağılsın diye balkonun altına gelip "babaaaa!" diye bağırıyorum. Başımı kaldırıp bakıyorum; babacığım kızgın numarası yapan tontonum benim... 'Artık bisiklete binme, kalçaların büyür' diye kandırdın beni, ama hiç yutmadım biliyor musun?.

Yıl ikibinbiki, Gece yarısı 01:30. Karşıyaka. Annem ile başbaşa kaldığınız o mutlu kapının altındayım... Sabah bir toplantı için gelmişim memlekete. Bir elimde küçük bavul, diğer elimde kendimden ağır matbaa paketim. Tek isteğim uyku. Zile basıyorum. Benim fedakar annem, senin perin, yukarı çıkmakta zorlandığımı hissediyor. Yardıma koşuyor aşağı. Suyun öte yanından, billur gibi duru beyaz tenli, sarı ela gözlü muhteşem güzel anneciğimi kucaklamak için bavulu küttt! yere fırlatıyorum. Başımı kaldırıp bakıyorum benim tatlı serserim.. 'Eyvah! sarhoş geldi düştü' zannıyla koşuyorsun yukardan aşağı. Ah be babacığım bilmez misin? Ben içki sevmem, içsem bile oracıkta uyur kalırım, eve bile gelemem zaten. Gri eşofmanınla sen, pembe geceliği ile perin ve toplantı şıklığı ile çitlenbiğin yukarı çıkıyoruz. Kapı duvar. Kapanmış. Gece yarısı sokaktayız. telaş içinde, biz seninle gülmekten kırılıyoruz hatırlasana. Komşular uyanacak, elaleme rezil olunacak diye kapı önüne sessizce kıvrılıp uyumaya bile razı annem adeta. Sen daha önce onlarca kez başvurduğun yolu denemeye kararlısın, zaten sende biliyorsun ki çok inatçısın... İtfaiye çağrılacak!!... İtfaiye çağrıldı. Dev kurtarma aracının kepçesinnde sen. Başımı kaldırdım, kaldırdım, kaldırdım. Yanıp sönen kırmızı ışıklar ve ulu çam ağaçlarından öte göklere yükselen babacığım benim.. Sen göğe yükseldikçe 'Babam bulutlardan yüce' diye haykırdım.

Yıl ikibinaltı... Hastasın... Biliyorsun ki eğer yapılacak birşeyler olsa senin bu deli kızın ne yapar ne eder önce dünyayı, sonra da seni ayağa kaldırır-dı. Ama öylece duruyor... Anlıyorsun, sırf beni daha fazla mahçup etmemek için gidiyorsun...

Ben hala seni görmek için başımı kaldırıyorum, yukarılara bakıyorum .Bazen bir bulut, bir yaz meltemi; bazen bir yalı çapkını, bir kuşu sesi, bazen de sarı bir kelebek olup geliyorsun bana. Hangi maymunluğu yaparsan yap seni tanıyorum bilesin. Ben bensem sebebi sensin bay Akdeniz...

2 yorum:

  1. Bu yorum yazar tarafından silindi.

    YanıtlaSil
  2. blogculuk günlerin hayırlı olsun...
    "pehlivan meydana çıkışından belli olur" derler:)) iyi bir başlangıç.. yazıların çok güzel, anlatımın çok güçlü ve de keyifli...
    son yazındaki "avukatı istiyorum" manevran çok hoş.. güldüm epeyce.. cin gibiymişsin yani..
    yalnız, "küfür ne zaman kötüdür" de sanırım bir baskı hatası olmuş.

    "sorun, küfür edildiğinde birilerinin pataklanması gerektiğini öğrenmesiydi."

    bu cümleyi,"pataklanmaması gerektiğini", ya da "pataklanması gerekmediğini" şeklinde yorumlayarak okudum bilesin. aksi halde sokağa çıkıp herkesi dövmem gerekiyor.:)))))

    bir de, senin maşa harikaymış ya... herşeyi düzmüş ha..:)))

    fırsat buldukça okuyacağım... yaşamından birşeyleri paylaşıyor olman ne güzelll.. çok çok teşekkürler.. bi dolu da sevgiler...
    servet

    dip not: ilk yorumdaki iki devrik cümleyi düzeltip yeniden gönderdim. yani silinen bişi yoktur... özür..:)))

    YanıtlaSil