Size gösterileni değil, gösterilmeyeni merak edenlerdenseniz..

Size gösterileni değil, gösterilmeyeni merak edenlerdenseniz..

25 Şubat 2011 Cuma

Bir kız, Bir oğlan.

Akşam olmuş, haberlerde lodos uyarıları ayuka çıkmıştı. Şiddetli yağmurun, havada tur atan uçakların ve uzaklardan gelen şehrin uğultulu sesini telefonun melodisi bozdu.

‘Sokak ortasında çaresiz kaldım. Sucuk gibi ıslandım. Nereye gideceğimi bilmiyorum!’

Her ‘tamam büyüdüm’, dediğinde karşısına dikilen büyük bir krizle ne kadar küçük olduğunu hatırlıyordu. Her başa çıkamadığı durumda bana sarılıyor, koynumda huzura kavuşuyordu. Ben ise her hatasında onun büyümesini sabırla seyrediyor, öylece duruyordum. Sağlam kale surları gibi onu koruyor, sadık bir köpek gibi tehlikelerden kolluyordum. İnsana yaşama azmi veren, hayatta kalma arzusnu yükselten bir duyguydu yaşattığı bana.
Memnundum. Hem zordu, hem de her zor kadar mükafatı kendinden büyük.

Kirz şimdilik çözüldü. En yakındaki güvenilir adrese doğru yola çıkması konusunda anlaştık. Kendime bir kahve yapıp, dışarıda kopan fırtınayı seyretmek üzere koltuğa uzandım. Hava hepten bozdu, rüzgar camları sarsıyor. Yağmur damlaları cama kurşun gibi çarpıyor. Bir an önce gideceği yere vardığı haberini almayı diliyorum. ‘Bu havada sokakta olanın aklı yok’ dediğimde fark ettiğim saçma çelişki beni güldürüyor. Çünkü o akılsızlardan birini yakından tanıyorum.
Geçtiğimiz ay onsekiz oldu kendileri. Pek sevindi haliyle. İlk günler hiç ses etmedim. Bir hafta fırsat kolladım. Ve sonunda beklediğim konuşma anı geldi.
- Anne onsekiz yaşındayım artık.
- Biliyorum tatlım... Ve kendimi kuşlar kadar özgür hissediyorum.
- Kuşlar derken? O kuş ben oluyorum yani. Özgürlük de senin değil benim oluyor yanılmıyorsam.
- Şekerim artık gerçeği öğrenme yaşına geldin. Onsekiz yaşına girdin diye sana fazladan verilen bir hak falan yok. Verilen bir tek şey var, o da hayatının, kararlarının ve doğacak sonuçlarının sorumluluğu. Özgürleşen ben, sorumlu olan ise sensin artık. Bu güne kadar sana dair aldığım tüm kanuni sorumlulukları sana devrettim kurtuldum. Yaşasın özgürlük.
- Aman ne komik...

 ....

‘Benim canım sıkılıyor, benimle hiç ilgilenmiyorsun. Patlamak üzereyim!’

 Her ‘tamam büyüdü’ dediğimde karşıma dikilen küçük erkeğim patlamak üzere. Her başa çıkamadığı sıkıntıda darma dağın olan moraliyle karşımda ilgi bekliyor. Ben ise hiç oralı bile değilim. Dönüp bakmıyorum bile. ‘İlgilenmiyorsun işte, haklıyım’ diyip gidiyor. Çünkü yapabileceğim hiç bir şey yok. Sıkılmak çok normal birşey. Ben de sık sık sıkılıyorum zaten.

Ne yapmaya çalışıyorum? Dışardan bakılınca hayli karmaşık pek akıl sır erecek cinsten değil onlara yaklaşımım. Duruşumla, olana bitene tavrımla biraz değil, hayli aykırıyım. Kimse tam olarak ne yapmaya çalıştığımı anlamıyor olmalı.
Bir yandan çok ilgili ve kendini adamış; diğer yandan çok ilgisiz ve başı boş bırakmış halim seyredene endişe veriyor olmalı.
Aslında genel olarak yaşadığım hayat da buna benzer bir şey. Sağlam ve güçlü, bir o kadar da aciz ve bağımlı bir kadın. Sevecen ve sahici, bir o kadar da durgun ve mesafeli. Çözümsüz karmaşık bir denklem gibiyim. Çözmeye çalışanların sürratle kafaları karışıyor ya bu anlaşılmazlıktan ulvi bir sonuça varıp beni sevmekle yetiniyorlar. Haklı bir kafa karışması bu. Çünkü hiç bir zaman gerçeği söylemeye dilim varmadı.Bilerek yanılttım her meraklı tazeyi. İlk defa dürüst olmayı deniyorum. Hala pek emin değilim kendimden. Sadece denemeye niyetliyim, hepsi bu...

Vazgeçtim konuyu değiştiriyorum. 
Şimdi... Geçen gün... bla bla bla.... falan filan fişmekan.

1 yorum:

  1. Çocuk yetiştirmek zor olmalı. Ben bu konudaki tezimi ebeveyn yetiştirmek ve öğrenci yetiştirmek olarak tecrübe ediyorum. Annemin, kardeşimi yetiştirmekteki başarısızlığı beni hasta ediyor. Ben her zaman evin güçlü, her işini kendi yapan, erkek gibi, problem çözücü, otoriter,sözü geçen en küçük üyesi olmuşumdur. Özgürlüğüme zaten çok düşkün olduğum için bu durumdan ilk zamanlar gayet memnundum. Ev ahalisine daha 18 li yaşlarda 'nereye gidiyorsun/Arkadaşların kim?/Kaçta gelicen?/Bugün ne yaptın?'sorularını yasakladım. Onlar da zamanla benim ne yaptığını bilen ya da başa çıkılmaz biri olduğumu anladıkları için beni özgür bıraktılar.(Hala onlarla yaşıyorum bu arada).Annemin 41 yaşındaki yeni evli ablamı her yağmur damlası yere düşmesinde 'Ay üşüyceksin, bugün nasıl işe gidiceksin,gitme bari'(Abartmıyorum, bu telefon konuşması bugün de oldu),''sakın temizlik yapma,kocan sana yatılı temizlikçi tutsun''gibi aşırı korumacılığına illet oluyorum. Çocuklar kendi ayakları üzerinde durmayı bilmeli. Ben ebeveynlerimi hep ittiğim, nefes mesafemi koruduğum için güçlü biri oldum belki de. Ama ablam,onların aşırı korumacılıkları yüzünden çocuk kadar korumasız,ilgi isteyen, sorunlarına çözümü hep hazır bekleyen biri haline geldi.İster çocuk, ister öğrenci, ister ebeveyn ne yetiştirirsek yetiştirelim korumacılık ile serbest bırakmak arasındaki dengeyi kurmak çok önemli.Bırakalım taşa takılıp düşmeleri gerekiyorsa düşsünler.Ellerinden de tutmayalım,kendileri kalksınlar.Ama asla onlara sırtımızı dönmeyelim. Yüzümüz hep onlara dönük ve onların yanında sıcacık, sevgiyle gülümsüyor olsun...

    YanıtlaSil