Size gösterileni değil, gösterilmeyeni merak edenlerdenseniz..

Size gösterileni değil, gösterilmeyeni merak edenlerdenseniz..

25 Şubat 2011 Cuma

Küfür ne zaman kötüdür?

O gün büyük bir masanın etrafında isteyerek, bir o kadar da mecburen toplaşmış on sekiz kadından biriydim. İlkokulda okuyan bir çocuğunuz varsa bilirsiniz, arada sırada böyle mecburi sosyalleşmeler kaçınılmazdır. Masada çeşitli yaşlardan ve kültürlerden on sekiz anne var. Her birinin bir doğumhane hikayesi, birçok da çocuğa dair fikri var. Masada konuşulan konuları sessizce izliyorum. Ortak konulara iki, bilemediniz dört değişik bakış açısı arasında bir oraya bir buraya çevriliyor bakışlarım. Çünkü masada net olarak seçilen iki tip anne var. Çalışan ve çalışmayan anneler. Bunlarda kendi içlerinde ikiye ayrılıyor, tek çocuklular ve birkaç çocuklular. Konuşma tarzları, olaylara bakışları bakımından kendi kategorilerinde neredeyse herkes birinin aynı fikirde. Hepsini dinliyorum.Bana soru gelirse oğlan çocukları zaten olanı biteni fazla anlatmaz, bahanesine sığınıp bildiğim olayları bile 'bilmiyorum' diyerek geçiştiriyorum. Zaman zaman konulara 'Babamız da…..' şeklinde başlayan baba görüşleri de giriyor. Henüz ilkokul dört seviyesinde boşanmalar ileri sınıflara göre az görüldüğünden gıyaben toplantıya katılan babaların hallerine gıyaben gülüyorum…

Gülüyorum çünkü lisedeki kızımdan biliyorum, on sekiz kişilik sınıfında sadece iki çocuğun anne ve babası halen evli kalabilmiş durumda. Durum böyle olduğundan lise veli toplaşmalarında babaların değil görüşü, adı bile geçmiyor artık. Bir çıtıra koca olmadan önce bütün babaların fikirleri değerlidir, demiyorum hiç birinin suratına. İçimden diyor ve patlayan flaşlara gülümsüyormuş gibi numara yapıyorum. Bir maraza çıkarmamak ve uyumlu olmak konusunda kararlıyım. Ne denirse 'süper' diyeceğim. Diyorum da…

Sorunlu çocukların annelerinde de bir sorun olduğunu görüyorum. Kimisi sorunların sebebini çocuğun tek çocuk olmasına bağlıyor ve birkaç çocuk sahibi olmak gerektiğini, çok istediği halde çalışma hayatı nedeniyle bunu yapamadığından dem vuruyor. Bu yaz boşandıklarını artık kızının tek çocuk büyümek zorunda kalacağını, söylüyor biri diğeri. Aklıma yıllar evvel gittiğim bir sınıf yaş günü partisinde tanıştığım adam geliyor. Tek çocuktan beş çocuğa giden dehşet verici bir hikaye anlatmıştı bana; inanamamıştım da hani sizinle de paylaşmıştım ya o hikayeyi. İşte o hikaye geliveriyor aklıma hepten kahkaha atasım geliyor. Kahkaha atmamak için kendimi zor tutarken, kızımın yedi üvey kardeşli bir sınıf arkadaşını anlatırken kapıldığı dehşet duygusunun artık benden ne kadar uzak olduğunu düşünüyorum. Bu gibi durumların bana ne kadar doğal geldiğini görüyorum. Tek çocuk sendromu'ndan yedi, sekiz kardeşe giden yolların bu anne içinde açık olmasını diliyor, suratına sırıtıyorum.

Artık kalkmak üzereyiz. Kazasız belasız, tepemin tası atmadan payıma düşen hesabı ödemek üzere garsonu çağırmıştım ki, bir anne lafı yemeğin başından beri getirmeye çalıştığı konuya nihayet getiriveriyor.

- Öğretmenim, sınıfta kutulu küfürler söylenmeye başlamış, diyiveriyor.

Kutulu küfür, demese yine konuya gireceğim yok, hanım hanım dönüp geleceğim eve. Ama .. ama işte…
 'Nasıl küfürler? 'Diye soruyor öğretmen.'Söyleyemeceğim kadar kötü' diyor anne, ayyy! çok ayıp diye ağzını kapatarak. Şuursuzca parmak kaldırıyorum

- Ben söyleyebilirim öğretmenim.

Herkes bana bakıyor o anda. Olanı biteni anlatmaktan başka yapacak şey yok. Aynen size anlattığım gibi anlatıveriyorum. Hergün olduğu gibi o gün de oğlum okuldan geldikten sonra 'günün nasıl geçti' konu başlıklı sohbetimizi yapıyorduk.
- Bugün çok kötü bir şey oldu anne. Kaan ile Emre yumruk yumruğa birbirlerine daldılar. Kaan'nın kaşı patladı.
- Niye?
- Emre Kaan'nın annesine küfür etti. Müdüre gittiler. İyi ki bana etmedi o küfürü çok fena yapardım.
- Saçma! Sana n'oluyor? Bana küfrediyor çocuk.
- Nesi saçma anne? Kimse sana laf edemez.
- Nesi saçmaymış şimdi anlatacağım sana. Say bakayım şu küfürleri.
 - Ananı s….
- Bunu geç, neyiyle yapacakmış onu, saçma? Başka?
- A… koyayım…
- Bunu da geç, bu da çok saçma, sende öyle birşey yokki. Başka?
- O… çocuğu…
- Hah tamam bak burada benden kötü bir şekilde bahsediliyor. Ama bu da saçma Diyelim ki biri sana bu küfürleri saydı yapacağın şey çok basit. Gülüp geçeceksin. İlkini söylerse diyeceksin ki, 'Olur, anneme söylerim yarın gelir o dediğini anama yaparsın' ki sana söz, ertesi gün okula gelir o çocuğun karşısına dikilir, 'sen bana bişi yapacakmışsın evladım yapıver' derim. Sonuncusunu söylerse ve sen ciddiye alıp dövüşürsen durumun böyle olduğuna sen de inanıyorsun demektir. Olmayan bir şeye kızılır mı? Annecim ben o… muyum?
- Hayır
- Eee, Niye kıyorsun sen deli misin? İşte saçma olan bu. Sana, küfür etme demeyeceğim, akıllı bir çocuğa yakışmayacağını söyleyeceğim sadece. Küfürü erkeklik sanıyorsunuz biliyorum ama bu da saçma. Erkek dediğin sözünde durur. Yapamayacağın şeyleri söylemek aptallıktır. Küfürbazlık değil. Ayrıca, bakarsın bir arkadaşının annesi de benim gibi deli biri çıkar ve ertesi sabah karşına dikiliverir. Yaparım dediğini yapamazsın ve çok utanırsın. Kendini, ananı s…. diyerek komik; o….. çocuğu lafını da ciddiye alıp beni o…… durumuna düşürme. Anladikoz?
- Anladıkinoz

Bu dialoğu aynen masadakilere açık seçik, kutulu pipili kelimelerle anlattım. Çünkü benim için sorun çocuğumun küfür öğrenmesi değildi, sayemde zaten bilir olmalıydı, sorun, küfür edildiğinde birilerinin pataklanmaması gerektiğini öğrenmesiydi.

- Arkadaşlar anlayacağınız ben sizin gibi düşünmüyorum. Buradaki temel sorun çocuğun kutulu küfür öğrenmesi değil, kavgayı öğrenmesidir. Bu küfürden daha tehlikeli birşeydir. Bize düşen, ona küfürün kötü bir şey olduğunu anlatmanın yanında küfür eden arkadaşlarına nasıl yaklaşacağını öğretmektir. Oğlum eve küfür yüzünden kaşı patlak gelirse, küfür benim için o zaman kötüdür. Çocuğunuza küfür edildiğini öğrendiğinizde 'Ayyy. Çok ayıp' diye ağzınızı dehşetle kapatırsanız, küfürü duyduğu ilk gün çocuğunuzun eve kaşı patlak gelebileceğine de hazır olmalısınız.

Öylece susup kalıyorlar. 'Biz olayı hiç bu açıdan düşünmemiştik' diyorlar. 'Düşünseydiniz şarardım zaten' demiyorum. Suratlarına demiyorum, ama içimden diyorum. Birden başımda beni başından beri dinlemekte olan delikanlının varlığını hissediyorum. Garson çocuk lafımın bitmesini bekliyor. 'Hesabınızı alacaktım' diyor.
'Verilecek o kadar çok ders, ödenecek o kadar çok hesap vardı ki hangisi?' diyorum. O gülümsüyor ben kutulu bir küfür sallamak istiyorum, susuyorum. Hesabımı kuruşuna kadar ödeyip yürüyüp gidiyorum...

Hiç yorum yok:

Yorum Gönder