Size gösterileni değil, gösterilmeyeni merak edenlerdenseniz..

Size gösterileni değil, gösterilmeyeni merak edenlerdenseniz..

2 Ocak 2014 Perşembe

Güvercin Ürkekliği

Beste: Arto Tuncboyaciyan


Cümle kapısının gece yarısından sonra üç kez kitlendiği aile apartmanın çatı katında otururdu. Şehrin göz bebeğindeki bu eski dairenin en kalabalık yeri alçak duvarlı büyük terasıydı.  Şehrin uzaktan duyulan uğultusu, belli belirsiz vapur düdükleri, doğudan batıya esen kuvvetli rüzgar, korna sesleri, sokak satıcılarının yankıları, gölgesiz güneş  ve kuşlar... Geniş terasında kendisini bütün yüklerinden hafiflemiş hissederdi.

Bir cesaret aşağı atlasa kurşun gibi ineceğini değil de, tüy gibi süzüleceğine neredeyse emindi. Saatlerce gökyüzünde süzülen kuşlara bakar, dama sığınan güvercinleri bir kap su ve ufalanmış ekmekle beslerdi. Mutluydu kırmızı damların arasındaki büyük terasında Hrant.

Vakitsiz gece avına çıkmış kara kedisi Gece, en sevdiği Taklacı’yı kaptığında henüz beş yaşındaydı. Günlerce anlamadı bu vahşi avın sebebini. Evin uğuru sayılan kedisi Gece’ye yabancılaşmak daha da ürkütmüştü onu. Annesine sordu, "Kediler evlerini sahiplenir" dedi annesi. "Doğanın kanunu bu", dedi dedesi, "Sadece kuşu seversen kediyi anlayamazsın, kediyi anlamadan güvercini koruyamazsın" diye ekledi.

Kediyi de anlamayı daha beş yaşında koydu kafasına. Bir gözü güvercinde iken aklı da kedisinde idi artık. Gündüzlere güvenirdi de gecelere temkinliydi. Aileden kalma bu tedirginliğinden utana sıkıla, yine de üç kez ard arda kitlerdi cümle kapısını.

Ertesi güne yetiştirmesi gereken yazısını bitirdiğinde nefes almak için terasa çıkmıştı o öğlen. Kuytu köşedeki şezlongun altında yumurtalarının üstüne siper olmuş güvercini fark etti.  Güvercin kanatlarını açarak üç kez  olduğu yerde çırpındı. Gözleri bir sağa bir sola dönüyor, dili döndüğünce ona sesleniyordu. Bu duyguyu iyi bilirdi, tedirginliğin sessiz çırpınışlarını. Güvercin ürkekliğini...

Saygıyla bir iki adım geri çekildi, içeri girdi. Usulca perdeyi çekti. Ev onundu ama, ya gökyüzüne açılan büyük teras? Gökyüzünü de mi sahiplenecekti yani? Mutfağa gitti, akşamdan kalma bir dilim ekmeği suda ıslattı. Avuçlarında ezdi. Eski bir gazetenin üzerine koyup, balkon kapısının önüne geldi, perdeyi araladı. Tedirgindi. Ya ürker kaçarsa? Bir daha yuvasına dönmezse... 

Cesaretini topladı. Teras kapısını usulca açtı. Gazeteyi yere koydu. Ayağıyla iterek yavaşça güvercine doğru yaklaştırdı. Üç kez kilitledi güvercin kanatlarını. Başını bir sağa bir sola çevirdi. Başı yükseldi. Bir cümle kurmak ister gibi ağzını açtı, bekledi.


Onu anlamıştı. Tam içeri giriyordu ki, ayaklarının dibinde pusuya yatan kara kedi ile göz göze geldi.  Kedinin bakışları kurşun gibi delip geçti bedenini. Aile apartmanının kırmızı terasından beyaz bir güvercin biraz kırgın, biraz ürkek kanatlandı, gözlerden sessizce süzülerek kayboldu... 


Kasım 2013

Hiç yorum yok:

Yorum Gönder