Cümle kapısının gece yarısından sonra üç kez kitlendiği aile apartmanın çatı katında otururdu. Şehrin göz bebeğindeki bu eski dairenin en kalabalık yeri alçak duvarlı büyük terasıydı. Şehrin uzaktan duyulan uğultusu, belli belirsiz vapur düdükleri, doğudan batıya esen kuvvetli rüzgar, korna sesleri, sokak satıcılarının yankıları, gölgesiz güneş ve kuşlar... Geniş terasında kendisini bütün yüklerinden hafiflemiş hissederdi.
Bir cesaret aşağı
atlasa kurşun gibi ineceğini değil de, tüy gibi süzüleceğine neredeyse emindi.
Saatlerce gökyüzünde süzülen kuşlara bakar, dama sığınan güvercinleri bir kap
su ve ufalanmış ekmekle beslerdi. Mutluydu kırmızı damların arasındaki büyük
terasında Hrant.
Vakitsiz
gece avına çıkmış kara kedisi Gece, en sevdiği Taklacı’yı kaptığında henüz beş
yaşındaydı. Günlerce anlamadı bu vahşi avın sebebini. Evin uğuru sayılan kedisi
Gece’ye yabancılaşmak daha da ürkütmüştü onu. Annesine sordu, "Kediler evlerini sahiplenir" dedi annesi. "Doğanın kanunu bu", dedi dedesi, "Sadece kuşu seversen kediyi
anlayamazsın, kediyi anlamadan güvercini koruyamazsın" diye ekledi.
Kediyi de
anlamayı daha beş yaşında koydu kafasına. Bir gözü güvercinde iken aklı da kedisinde idi artık. Gündüzlere güvenirdi
de gecelere temkinliydi. Aileden kalma bu tedirginliğinden utana sıkıla, yine
de üç kez ard arda kitlerdi cümle kapısını.
Ertesi güne
yetiştirmesi gereken yazısını bitirdiğinde nefes almak için terasa çıkmıştı o
öğlen. Kuytu köşedeki şezlongun altında yumurtalarının üstüne siper olmuş
güvercini fark etti. Güvercin
kanatlarını açarak üç kez olduğu yerde
çırpındı. Gözleri bir sağa bir sola dönüyor, dili döndüğünce ona sesleniyordu.
Bu duyguyu iyi bilirdi, tedirginliğin sessiz çırpınışlarını. Güvercin
ürkekliğini...
Saygıyla bir
iki adım geri çekildi, içeri girdi. Usulca perdeyi çekti. Ev onundu ama, ya
gökyüzüne açılan büyük teras? Gökyüzünü de mi sahiplenecekti yani? Mutfağa
gitti, akşamdan kalma bir dilim ekmeği suda ıslattı. Avuçlarında ezdi. Eski bir
gazetenin üzerine koyup, balkon kapısının önüne geldi, perdeyi araladı.
Tedirgindi. Ya ürker kaçarsa? Bir daha yuvasına dönmezse...
Cesaretini
topladı. Teras kapısını usulca açtı. Gazeteyi yere koydu. Ayağıyla iterek
yavaşça güvercine doğru yaklaştırdı. Üç kez kilitledi güvercin kanatlarını.
Başını bir sağa bir sola çevirdi. Başı yükseldi. Bir cümle kurmak ister gibi
ağzını açtı, bekledi.
Onu
anlamıştı. Tam içeri giriyordu ki, ayaklarının dibinde pusuya yatan kara kedi
ile göz göze geldi. Kedinin bakışları kurşun
gibi delip geçti bedenini. Aile apartmanının kırmızı terasından beyaz bir
güvercin biraz kırgın, biraz ürkek kanatlandı, gözlerden sessizce süzülerek kayboldu...
Kasım 2013
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder